21 Kasım 2024
weather
11°
Künye İletişim
İstanbul
KAPALI
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

YAYINLAMA:

Siyasa alanında birçok oyunlar görülür. Ama kutsal bir ülkünün belirtisi olan cumhuriyet yönetimine karşı, çağ­daşlaşmaya karşı, bilgisizlik, bağnazlık ve her türlü düş­manlık ayağa kalktığı zaman; özellikle ilerici ve cumhuriyetçi olanların yer, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yeri, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin umut ve çalışma kaynağı olan yer değil.” (Söylev, C.III, s.653).

 

Atatürk Büyük Söylevi’ni, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 Ekim 1927 Cumartesi günü Ankara'da toplanan ve 23 Ekim 1927 Pazar gününe kadar süren Büyük Kong­resi’nin ilk altı gününde okumuştur. Her gün ortalama 6 saat kadar okunan Söylev, top­lam 36 saat, 31 dakikada tamamlandı. Bu Kongre’ye 315 milletvekili ile 63 ilden 126 temsilci yanında ordu komutanları, gazeteciler ve yabancı diplomatlar da katılmıştır. Söylev okunmaya başladığı andan başlamak üzere yurt içinde ve yurtdışında büyük yankılar uyandırdı. Gazetelerde, dergilerde Söylev'in kapsamı, amacı, niteliği, felsefesi, önemi üzerinde pek çok yazılar yayınlandı. 1977 yılında, yani Büyük Söylev'in 50. yıl­ dönümünde ise Türk Tarih Kurumu’nda geniş kapsamlı bir toplantı yapıldı. Bu se­minere sunulan bildiriler yayımlandı ve kimi dergi ve gazeteler özel sayılar yayınladı.  Söylev, okunduğu yıllardan günümüze kadar ve sonsuza kadar güncelliğini yitirmeyecektir.

1927 yılında Atatürk'ün sonbaharda toplanacak CHP Kongresi için büyük bir söylev hazırladığına ilişkin haberi kamuoyu,  1927 Ağustos ayında Milliyet'te çıkan bir yazıdan öğrenmişti. Oysa Atatürk'ün büyük kongrede tarihsel bir söy­lev vereceği çok daha önceden, aylardan beri bilinmekteydi. Çünkü İzmir'de çıkan Ana­dolu gazetesi, Atatürk'ün kongrede tarihsel bir söylev vereceğinin Nisan ayından beri beklendiğini yazmıştı. O günün gazeteleri, kongrenin toplanmasından bir iki gün önce 15 Ekim’in Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir gün olacağı üzerinde önemle durulmaktaydı

Kongre ve Büyük Söylev'in verilişiyle ilgili haberler gazetelerde bir gün sonra yer alıyordu. Bir yandan her gün okunan Söylev'in özeti verilirken öte yandan da anlatılan olayları yorumlayan, değerlendiren makaleler yazılıyordu. Atatürk'ün Söylev'ini okuduğu sı­rada çekilen resimler, gazetelerin ilk sayfalarında yer almıştı. Ayrıca Söylev'de adı geçen kişilerin de fotoğrafları ya­yınlanmaktaydı.  Atatürk'ün Kongre’yi açış konuşması Söylev'in bir girişi niteliğinde olmakla birlikte ne­dense Nutuk'un basımlarında yer almamıştır. Dönemin gazetelerinde yayınlanan bu açış konuşması daha sonra Söylev ve Demeçler'e alınmıştır.

Atatürk, encümenlerin seçilmesinden sonra yeniden söz ala­rak Büyük Söylev'ini okumaya başlamıştır. Yer yer şiddetli al­kışlarla bir coşku havasının dalgaları içinde verilen bu Söylev;

 Atatürk’ün, kahramanı olduğu destanı doğrudan doğruya kendi diliyle ve kendi sesiyle anlatmasıdır.

Türk ulu­sunun  yaşama hakkına kavuşmasının,  kurtuluş mücadelesinin  öyküsü; diğer yandan da geç­mişin derslerini bugüne egemen kılan ve geleceğe de ışık tutan bir tarihtir.

Yunus Nadi, “Ankara Kongresi” başlıklı (Cumhuriyet,16 Ekim 1927) Söylev’in verildiği ilk günün  anlatan yazısını şöyle bitirmektedir:

Gazi'nin Söylev’i ulusal kurtuluş ve bağımsızlığın ve devrimin ancak özet bir tarihidir. Yalnız o bir ta­rihtir ki, bugün onu bize söyleyen dün ve hatta bugüne kadar doğrudan doğruya onu ya­pandır.”

Atatürk’ün Söylev’i, 23 Ekim akşamı Türk gençliğine seslendiği ünlü hitabesi ile son buldu. Gençliğe hitabının yarattığı duygularla dinleyicileri ağlamaya başlamıştı. “Yaşa” sesleri yükselirken Atatürk’ün gözlerinden akan birkaç damla yaş, bu heyecanı artırmış, alkışlar dakikalarca sürmüştü.

Söylev’in son bölümü “Gençliğe Hitabe” ülke çapında büyük yankılar uyandırmıştı. Ankara Hukuk Mektebi ve İstanbul Hukuk öğrencileri gençliğe hitabeyi okullarında okumak üzere toplanmışlar, heyecanlı konuşmalar yapmışlardı.

Atatürk, Türk gençliğine düşen görevin ağırlığını yansıttığı Gençliğe Hitabesi’nde; vatan ve millet istiklalinin bayrağını daima yüksekte tutacak ve onu hiçbir zamana yere düşürmeyecek olan gençliğe emanet ediyordu.

İstanbul’un işgali üzerine, Atatürk’ün yabancı ülke temsilcilerine gönderdiği protesto metni, Söylev’in en önemli bölümlerinden biri ve mutlaka okunmalı: (Söylev (Nutuk) I ve II, TDK Yayınları, Ankara, 1974, s. (302-303).

PROTESTO

Ulusal bağımsızlığımızı temsil eden Millet Meclisi ile birlikte İstanbul’da bütün resmî dairelere İtilâf devletlerinin erleri açıktan açığa ve zorla girmişlerdir. Bu arada, ulusal amaçlara uygun iş gören birçok yurtsever kimselerin tutuklanmasına da girişilmiştir. Osmanlı ulusunun siyasal egemenliğine ve özgürlüğüne indirilen bu son yumruk; hayatımızı ve varlığımızı, ne pahasına olursa olsun, savunmaya kararlı olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl uygarlık ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük, yurt ve ulus duygusu gibi bugünkü insan topluluklarının temeli olan bütün ilkelere ve bu ilkeleri ortaya koyan insanlığın genel vicdanına indirilmiş demektir.

Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına ve hiçbir gücün bu ulusu yaşamak hakkından yoksun bırakamayacağına inanıyoruz. Tarihin bugüne dek yazmadığı nitelikte bir yağınma olan Vilson ilkelerine göre düzenlenmiş bir Ateşkes Anlaşması ile ulusumuzu savunma araçlarından yoksun etmek gibi bir düzene dayanılarak yapıldığı için ilgili ulusların şeref ve onurlarıyla da bağdaşmayan bu davranış üzerine yargıya varmayı, resmî Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve uygarlık Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın türeye uygunluğu ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Tanrı’dan sonra en büyük desteğimizdir.”

                                                                            Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk

                                                                                  Temsilciler Kurulu adına

                                                                                              Mustafa Kemal ATATÜRK