TAHAMMÜLSÜZLÜK
Artık daha tahammülsüzüz. Görmek istemediğimiz kim varsa çizip, cümleleri bir çırpıda yumuşatmadan söyleyebiliyoruz.
Naifliği akşam çöpüyle atarken, naylon poşet hışırtısına sinir durumdayız. Gülerken kızıp, ağlarken gülebiliyoruz.
Oysa gergin olmak, şikayetlenip söylenmek yıpranmaktan başka bir işe yaramıyor.
Çözüm basit. Hayatının tokmak ayarını bozmayı bırak. Hoşlanmadığın kapıyı kapat.
Israrla emek vermek istiyorsan kulak ver;
Suyun yapma çiçeklere bir etkisi yoktur. Su olup aksan da plastik çiçekleri büyütemezsin, uğraşma.
Kuş değilsin, ekmek kırıntılarına razı olma!
Taş değilsin, darbelere sessiz kalma!
Aş değilsin, yüreğini yoz benliklere sunma!
Sağırlar mahallesinde sesini duyurmak için uğraşma!
Gidene ikinci bir şans verme!
Kimseden sevgi dilenme;
Çünkü dilencilere bozuk para verilir.
Sen bir serveti hakediyorsun.
At artık eskileri! Geçen yıldan kalma ajandaları, eski sevgilinin seni tavlama döneminde yazdığı notları, “Emeklilikte hepsini deneyeceğim” diye sakladığın poşetler dolusu yemek tarifi küpürlerini, içine sığmadığın “zayıflayınca giyerim” elbiselerini …
Kulpu kırılmış fincanı at, gittiğin ülkelerde ziyaret ettiğin müze biletlerini,seni aramayan vefasız arkadaşlara ait hatıraları, canının çok yandığı ayrılık akşamını da arkanda bırak.
Ne mükellef bir yemek, ne dört başı mamur bir tatil ... Kendine vereceğin en büyük ödül, letafetini anlamayıp hayatında lütuf gibi duran insanların jübilesini yapmak olacaktır.
Kıvılcım Kalay